İnsan akıllı insan olmadan önce de, akılı insan (Homosapiens) olduğundan sonra da korkuları olmuştur.
Güneş tutulmasından ,ay tutulmasından, selden, gök gürültüsünden ve doğada aklının ermediği bir çok olaydan dört yüz bin yıl korkarak yaşamıştır.
Daha sonra bu korkularının önüne geçebilmek için korkularını dünyevileştirmiştir.
Ne yapmış?
Korkusunu aşmak için çok tanrılı inançları yaratmıştır.
Her korkunun, üretimin, doğumun, tüketimin, selin ve aklının ermediği bir çok olayın tanrısını yapmış/yaratmış.
Buna çok tanrılı inanç biçimi diyoruz.
Bununla da yetinmemiş çok tanrılı inancının kutsallarını dünya üzerine dikmiş, put yapmış, tapınak yapmış.
Korktuğu çok tanrılı düzeni bu şekilde kendisine yakınlaştırarak tanrı korkusunu yenmeye, korktukları olayları yarattığı tanrı üzerinden çözmeye, yok etmeye, azaltmaya çalışmıştır.
Çok tanrılı inanç biçimi, tek tanrılı inanç biçimine dönüşmesi ise M.Ö 2000 yılında Babil kralı Hammurabi ”Çok tanrıya inanmayı bırakalım inandığımız elli tane tanrının gücünü tek tanrı olan Marduk’ta birleştirelim” demiş.
Hammurabi kanunlarından, Sümer geleneklerinden, antik Mısır’dan gelen söylemlerin bütün dinlerde ve inançlarda izlerinin olduğunu görüyoruz.
Bir teolog değilim, tekrar korkuya dönecek olursak
Korku insanlık var olduğundan beri var.
Daha sonra bilimin gelişmesiyle, doğayı ve evreni insanın tanımasıyla, insanları öldüren gözle görünmeyen mikropları, virüsleri tanımlamasıyla ve de çaresiz dedikleri bir çok hastalığa, bilinmeyene çözüm ürettikçe, insanlığın korkuları azalmış, yerini insan sevgisi, doğa sevgisi (önceden doğadan korkuyordu) almıştır.
Anadolu İslamının temellerini atan Mevlana, Yunus, Hacı Bektaş-ı Veli, Ahmet Yesevi’yle birlikte Tanrı sevgisine dayanan inançlar ortaya çıkmıştır.
Mevlana’nın Tanrı sevgisinin kaynağının ise Budizm olduğunu iddia eden teologlar da var.
Buraya nereden geldim?
TESK(Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu) başkanı Bendevi Palandöken’in ”Alkollü içki yasaklarıyla ilgili söyleyeceklerim var ama Cumhurbaşkanından korkuyorum” dedi.
Olay bu.
Yani akıllı insan olmanın üzerinden dört yüz bin yıl geçmiş hala korkuyoruz ve korkularımız bitmiyor sürekli şekil değiştiriyor, mutasyona uğruyor.
İyi de yetmiş iki yaşındaki B.Palandöken neden korkar?
Bu yaşta korku ne demektir?
Tamam insanlığın bir çok korkusundan birisi de insanın insandan korkusudur.
Oysa bizim Cumhurbaşkanımız ne diyor?
”Ben yaratılanı severim, yaratandan dolayı”
Bunu diyen bir insandan, başka bir insan neden korkar?
Bizim Cumhurbaşkanımız döneminde herkes istediği gibi konuşuyor, her gün televizyonlarda herkes bülbül gibi şakıyor!
Gazeteciler, öğrenciler, STK temsilcileri hapiste değil, çünkü o hapiste denilenler terörist!
Ne yapalım? Hapse atmayalım da terörist mı besleyelim!
Bu durumda böyle pamuk gibi, içi insan sevgisiyle dolu, aç, yoksul gördüğünde göz yaşlarını tutamayan bir Cumhurbaşkanından Palandöken neden korkar?
Palandöken teröristse korksun am terörist olacak yaşı da çoktan geçmiş!
Ben sayın Erdoğan’ın yerinde olsam Palandöken’i ararım , korkusunun nedenini sorarım.
Çünkü benden korkan çocuklarım, arkadaşlarım, tanıdıklarım olsa ben çok üzülürüm.
İki çocuk büyüttüm belli bir disiplin ve kurallar içinde yaşamlarını sağlamaya çalıştım ama hiç bir korkuyu yaşamamaları için elimden geleni yaptım.
Şahsen birisi ”Ben senden korkuyorum” dese, ben o gece uyku uyuyamam.
Benden korkan insanın, benden korkusunun nedenini ortadan kaldırmak için mücadele ederim.
Bu durumda sayın Cumhurbaşkanına düşen görev ”Kardeşim Palandöken, benden neden korkuyorsun” diye sorması gerekmez mi?
Gene bir çok yazarın, çizerin bu gün korkuları varsa ve bu korkularının nedenlerini ortadan kaldırmak sayın Erdoğan’ın görevi değil midir?
Çünkü korkunun olduğu yerde ot bitmez, fikir olmaz, sevgi yaşamaz, bilim adamı, sanatçı yetişmez.
”Bilim olmaz” dememe en güzel örnek Hitler rejiminden kaçan bilim adamları, yazarlardır.
Korkunun olduğu yerde özgürlük, demokrasi, insan hakları ve de verimli, üretken toplum modelleri çıkmaz.
Evet insanlık dünyaya geldiği andan beri korkulacak bir şey bulmuştur ama korktuğu her şeyi de ortadan kaldırmak için mücadele etmiştir.
Anadolu İslamının sevilmesinin, boy vermesinin en büyük nedeniyse Tanrı korkusu yerine, Tanrı sevgisini tanımlamış olmasıdır.
Oysa Arap İslam anlayışı da, İhvancı İslam anlayışının temeli ise Tanrı korkusudur.
Yani ne olursa olsun insanlık korkularından tamamen arınmadan bu yüz yıla gelmiştir ama bin yıl önceki veya beş bin yıl önceki korkularının bir çoğundan da kurtulmuştur.
Bunun için insanlık bu gün bilimde, sanatta ve akılla yaptığı işlerde çok büyük mesafeler almıştır.
Yani bilenler, korkudan arınmak için mücadele etmiş, inanan, biat eden insanlar ise korkusuna teslim olmuş biçimde yaşamayı tercih etmiştir.
Bu durumda kim kimden korkuyorsa, korkutanın görevi böyle bir korkunun orta yerden kaldırılması onun görevi olmalıdır.
Bu gün ülkemizde böyle bir korku ortamı varsa ve bunun nedeni sayın Erdoğan ve kurmuş olduğu tek adam rejimiyse, bunu ortadan kaldırmakta onun görevidir.
Bu yapılamazsa, dört yüz bin yıldır insanlık korktuğuyla nasıl mücadele ettiyse aynı yöntemlerle mücadelesine devam eder.