İnançlar ve siyasi partiler tıpkı bir nehir gibidir.
Nehirlerin mecraları genişledikçe, su yayılır, gevşer ve yavaş yavaş akmaya başlar.
Mecra daraldığında debi artar, akış hızı artar, sert ve hırçın olur.
Bu set ve hırçın akış önüne ne gelirse alır götürür ve her şeyi siler süpürür.
Bugün bu durum bütün inançlar içinde geçerlidir.
Musa Peygamberin Tevrat'la halka sunduğu, tebliğ ettiği din anlayışı çok sert ve acımasız kurallar koyar.
Çünkü İsrail oğullarının M.Ö 1600' den itibaren çok acılar, sürgünler yaşadılar, Musa peygamberin öncülüğünde sürgün oldukları Mısır'dan Kenan topraklarına, bu günkü İsrail Filistin bölgelerine yerleştiler.
İşte böyle acımasız bir ortamın sonucunda çok sert kurallar Tevrat'la tebliğ edilmiştir.
İsa Peygamberin tebliği İncil kitabı ise alabildiğine yumuşaktır, çünkü H.z İsa' da Yahudi'dir ve bulunduğu ortamın şartları, o günün sosyal olayları ve yerleşik düzendeki huzur ortamı kitabın barışçıl, yumuşak ve sevecen olmasını getirmiştir.
H.z Muhammed'in tebliğ ettiği İslam kitabı Kuran ise ne sert ne yumuşak ne de acımasızdır.
Yani iki kitabın karması bir anlayıştır.
Sebebiyse o günki şartlarda yerleşik düzende çok rahat ticaret yapılır olmuş, alışverişten kaynaklanan ekonomik yapı insanları rahatlatmış, dünyanın birçok yerine gidilir olmuş, Çin ve Hindistan gidişlerinde Hinduizm, Budizm, Şintoizm tanınmış onların dünyaya bakışları gözlemlenmiştir.
Biliyorsunuz H.z.Muhammed'de bu ülkelere giden ve develerle mal götüren ticaret yapan bir tüccardır.
Tek eksik olan sosyal yaşamadaki Arap kültüründeki yozlaşmayı düzeltmek için kurallar konulmuştur.
Kuranın koyduğu ve Arap'ın düzelmesi için getirilen bu kuralları bugüne kadar Arap hiç ama hiç benimsememiştir, din diye hurafeye batmıştır.
Aynı durumum Sufizm için geçerlidir.
Acımasız Moğol istilası ve korkusu İslam'da mecranın daralması ve daha derinlerde Allah inancı arayışı ve Allah'a yakın olarak Moğol zulmünden bir kaçış, bir liman olabileceği düşüncesiyle Anadolu'da Sufizmi ve Mevlana, Yunus öğretisini ortaya çıkarmıştır.
Burada amacım din tahlili yapmak değil,buradan AKP' ye gelmek istiyorum.
AKP 2010 yılına kadar toplumun büyük kesimlerine umut veren politikalar üretti.
Bu politikalar dindar kesimi,liberalleri,hatta bir kısım solcuları ve de Kemalist ve Atatürkçüleri bile ikna eden politikalar yüzünden oy oranını %50'lerin üzerine çıkardı.
Ne zamanki bu politikalardan vazgeçti ve sadece dindar hatta siyasal İslamın sözcüsü oldu, işte bir nehir gibi geniş olan mecrasında yumuşak sıcak ve durgun bir şekilde akarken daha sonra bu geniş mecrasını daralttı sadece siyasal islamcılara ve devletten geçinen kesimlere hitabetmeye başladı.
İşte o zaman mecrası daraldı ve hırçınlaştı.
2010 yılından sonraki AKP mecrası daralmış set bir ırmak gibi hızlı, sert ve korkutucu bir nehir gibi akmaya başlamıştır.
Bu da sosyal psikoloji açısından doğru bir tespittir.
İşte bugün AKP'nin en büyük sıkıntısı o dar mecradaki hızlı ve sert acımasız ırmak akışından kurtulup 2010 yılı öncesindeki geniş akış mecrasına döndüğü anda akışı ve hızı azalacak eskisi gibi daha geniş bir alanda akacak ve eski akış mecrasına geri dönmüş olacaktır.
Peki bugün öyle bir mecra görünüyor mu?
Sanmıyorum, çünkü bu sert akış ve dar mecra o kadar çok kesimi, kırdı, döktü,boğdu, yok ettiki eski durağan kucaklayıcı geniş akış mecrasına dönmesi zor gibi görünüyor.
Bu şekilde akması, sert, hırçın akışı birçok canı yakmaya devam ederse bu durumdan geriye dönüşü olmayacağı için o hızlı akış en yakınındakileri de boğacak ve zarar verecek gibi görünüyor.
Bu durumdan dolayı Irmakların akışı siyasal partileri gibidir dar mecraya girdiklerinde acımasız ve gaddar akar, geniş mecralarda ise salına salına akar ve birçok insanın oralardan barınmasına ve de ırmakla kucaklaşmasına vesile olur. İnş.Müh.Mehmet Yüceer.